Başkalarına Hizmet Forumu
Başkalarına Hizmet Forumu
Ana Sayfa | Bilgilerim | Kayıt Yaptır | Aktif Konular | Forum Üyeleri | Site içi Arama
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni Hatırla
Şifre hatırlatma servisi

  Forum
 Gezegensel Dönüşüm Süreci (Earth Changes)
 Göktaşı/Meteor/Komet/Kuyrukluyıldız
 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 İzmit ve Düzce Depremlerinde Meteor İzleri
 Yeni Konu Aç  Konuya Cevap Ver
Yazar  Mesaj Sonraki Konu  

bozadi


12286 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 17/08/2014 :  12:08:00  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
Bugün 17 Ağustos 1999 İzmit-Gölcük depreminin 15. yıldönümü.

Deprem sırasında İstanbul'da değil İzmir'deydim. Ertesi sabah depremden haberdar olduğumda hemen ailemi aradım ama ulaşamadım hiçbirine. Ölmüş olabileceklerini düşündüm ve kendimi bu ihtimale hazırlamaya çalıştım. Neyse ki sonradan durumun korktuğum gibi olmadığını anladım. Ama sonuçta korkunç bir deprem yaşanmıştı. Resmi rakamlara göre 20 bine yakın ölü ve daha fazla yaralı vardı. Ve bundan daha da önemlisi, milyonlarca insanın yaşadığı derin travmaydı sanırım.

O günle ilgili haberlere denk geldikçe dikkatimi çeken şeylerden biri ise, deprem gecesi gökyüzünün daha önce görülmemiş biçimde berrak olması ve aşırı denebilecek kadar çok sayıda "yıldız kaymasının" gözlenmiş olması.

Evet, deprem olup da elektrikler kesildiği zaman ışık kirliliğinin ortadan kalkması nedeniyle gökyüzünün daha berrak olması da söz konusudur ama olayla ilgili çok sayıda yorumda, sadece depremden sonra değil, depremden önceki saatlerde de, hatta önceki gece de aynı durumun, yani olağandışı gökyüzü berraklığının gözlemlenmiş olması durumu söz konusudur. Hem de sadece kırsal bölgelerde değil, kalabalık ve sanayileşmiş şehir ortamlarında da.

Görülen çok sayıda göktaşı kaymasının Ağustos ayındaki Perseid denen düzenli göktaşı yağmurlarıyla bir bağlantısı olduğu açıktır. Gökyüzünün olağandışı berraklık koşullarında, normalde gözle bir miktarı gözlemlenebilecek olan bu yağmurun çok daha net ve bol bir şekilde gözlemlenmiş olması söz konusu muhtemelen.

Ama söz konusu gece, depremin olmasından hemen önce gökyüzünde "çok büyük" bir ışık ve ses patlaması olduğuna dair de çok sayıda tanıklık var. Bu da akla bir meteor patlaması olasılığını getiriyor. Sanırım aynı şey hem İzmit-Gölcük, hem de Düzce depreminde gözlenmiş. Olay farklı kişilerce farklı bir şekilde anlatılıp yorumlanıyor ama göğü adeta ikiye yaran devasa bir şimşeğe benzeyen bir ışık gözlenmiş gibi görünüyor Gölcük olayında.

Elbette durumu "HAARP" denen ABD gizli teknolojisiyle açıklayan da çok kişi var ama ben bu teoriyi pek gerçekçi bulmuyorum.

Benim daha gerçekçi bulduğum teori, olayın çok büyük ve güçlü bir meteor patlamasıyla ilgili olabileceğine dairdir. Bununla ilgili haber ve yorumları fırsat buldukça burada ele almaya ve yorumlamaya çalışacağım.

Can Dündar'ın 17 Ağustos depremiyle ilgili hazırladığı belgeselde, deprem anıyla ilgili verilen güvenlik kamerası görüntülerinin birinde, depremden hemen önce havada meydana gelen ışık patlamasını kısmen görmemizi sağlayan bir yer var.

Belgeselden yapılan şu alıntı videosunun 44. saniyesinden 48. saniyesine kadar olan kısmında söz konusu ışık patlaması (muhtemelen epeyce uzaktan ve dolaylı olarak) gözleniyor.



Elbette bugünkü kadar yaygın olmasa da, 1999'da da güvenlik kameraları mutlaka çok sayıda mevcuttu. Neden deprem gecesine, depremin olduğu zamana ait hemen hemen hiçbir kamera kaydının internette mevcut olmadığını anlamak zor. Bu videoların özellikle engellendiğine dair bir görüş var. Ve yine Gölcük depremiyle ilgili olarak, en çok yıkımın meydana geldiği sahil yerleşimlerinde, bölgenin askeri güvenlik bölgesi ilan edilip denize dalışların da yasaklandığı şeklinde bir iddia var. Bu iddianın gerçekliğini henüz ayrıntılı araştırmadım ama eğer bölgede denize bir göktaşı düştüyse, durumun tespit edilmesini istemeyen güçlerce böyle bir askeri müdahalede bulunulmuş olması son derece muhtemeldir. Çünkü ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde, meteor olaylarındaki tırmanış hakkında halkın farkındalığının artmasını hiç istemeyen karanlık güçler, askeriyeyi devreye sokarak bu tür olayları örtbas etmeye, gizlemeye veya askeri tatbikat (füze tatbikatı) gibi saptırmalarla dikkati dağıtmaya çalışıyorlar.

Çünkü söz konusu güçler, meteor tehdidinin dünya tarihinde belirli bir döngüsü olduğunu, tekrarlandığını (muhtemelen Kasyopyalıların da belirttiği gibi 3.600 yılda bir) biliyorlar ve bu olaylar meydana geldiğinde insanlık büyük bir travma yaşayıp korku haline giriyor ve yönetimi, kontrol altına alması, sömürmesi çok daha kolay oluyor. İşte muhtemelen yine böyle bir döngüye yaklaştığımız şu günlerde, karanlık güçler pek çok felaket cinsindeki tırmanışlar konusunda insanlığın uyanıp resmi güçleri tedbir almaya zorlamasını istemedikleri için yine var güçleriyle örtbas faaliyetlerinde bulunuyorlar. Dediğim gibi bu sadece meteor tehdidiyle değil, pek çok başka doğal afet cinsleri için de geçerli.

Ama meteorlarla ilgili olarak da çok yoğun bir bilgi kirliliği çabası var ve muhtemelen global karanlık güçler dünyanın her yerindeki kontrol güçleri sayesinde yerel yönetimlere baskı yaparak bu tür olaylarla ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye gayret ediyorlar.

Bizim ülkemizde son yıllarda inanılmaz bir artış halinde olduğu anlaşılan "gizemli patlama sesleri" olaylarının pek çoğunda "Ses hızını aşaj F16 jetlerinin neden olduğu ses patlaması" açıklamalarına ne kadar sıkça başvurulduğuna dikkat edin. Garip bir şekilde, bu olayların sadece bir tanesinde (sanırım Bartın'daki bir olaydı) TSK çıkıp bizzat olayı üstlenmişti. Geri kalan onlarca benzer olayın hiçbirinde TSK söz konusu patlama seslerinin F16'lara atfedilmesine rağmen çıkıp olayı bizzat sahiplenmedi. Hep başka yerel hükümet kurumları bu iddiada bulundu, yani topu TSK'ya attılar ve TSK da sessiz kalarak bilgi kirliliğine hizmet etti.

2012'de Perşembe'ye düşen ve güvenlik kamerasına yakalanan göktaşını hatırlayın. Hem ışık patlaması, hem ses patlaması hem de meydana gelen sarsıntı kameralara yansımıştı.

2013'te Ağustos ayında Çanakkale kepezdeki orman yangınının bir göktaşından kaynaklandığı ortaya çıkmıştı ve benzer başka olaylar da var.

2013'te Rusya'ya düşen ve binlerce insanın yaralanmasına neden olan göktaşını hatırlayın.

2012'de Türkiye'nin doğusunda ve Rusya'dan İsrail'e kadar uzanan çok geniş bir alanda gözlemlenen spiral ışık olayını hatırlayın. Görülen şeyin Rusya'nın uzun menzilli bir füze denemesi olduğu iddia edilmişti ama olayla ilgili açıklamanın dayandırıldığı Rus resmi haber ajansı Ria Novosti, söz konusu füze denemesinin Rusya'dan Kazakistan'daki bir hedefe yapılan kontrollü bir füze denemesi olduğunu ve denemenin başarılı olduğunu, yani hedefin vurulduğunu söylemişti. Yani havada parçalanıp, spiraller çizerek dağılan bir füzeye dair haber yoktu. Ama milyonlarca insan olay sanki bu şekilde gerçekleşmiş gibi bilgilendirilerek kandırıldı. Buna dair haber alıntıları ve yorumlarımı da paylaşacağım.

Türkiye'de meydana gelen pek çok başka meteor olayını, birkaç ay önce açtığımız http://www.meteortakip.org adlı sitede alıntıladığımızı hatırlatalım. Siteyle pek ilgilenemedim ama içeriğini zenginleştirmeye gayret edeceğim.

Bu arada, hem dünyada, hem de Türkiye'de meteor olaylarında meydana gelen tırmanış nedeniyle TÜBİTAK işbirliğiyle resmi bir Türkiye Meteor Takip Ağının oluşturulmakta olduğuna dair haberlere yer vermiştim. O ağın yeni oluşturulan web sitesine rastladım geçenlerde: http://turk-met.net/ Bunu da olumlu bir gelişme olarak görüyorum.

bozadi


12286 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 21/08/2014 :  21:40:03  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
Kanka.net adlı bir forum sitesinde, 8 Haziran 2006 tarihinde, the fatalist adlı bir forum üyesinin, Gölcük depremine neden olan şeyin bir meteor patlaması olduğuna dair teorisi:

Eklenti:
the Fatalist

1999 yılının şubat ayının son günleriydi daha mart ayının girmesini beklemeden tabiat ana sanki bir erken doğum yaşarmışcasına bahar mevsimi gelmiş ve yaz sıcaklarına yakın bir hava dalgasıyla iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı bile.Büyüklerimiz mevsiminden önce sıcak hava dalgasıyla kendini gösteren bu olaya yalancı bahar adını koymuşlardı fakat bu sefer ki çok farklı bir şeydiki zaten diğer yalancı baharlar gibi yalancı olmadığını ilerleyen zamanla sıcaklığından bir şey kaybetmeyerek fazlasıyla ispatlamıştı yani normalde yalancı baharlarda bir kaç hafta yaz mevsimini aratmayacak sıcaklar olur sonrasında mart ayının gerçek yüzü ortaya çıkar ve insanoğluna o meşhur tekerlemedeki gibi gerektiğinde tedbirsiz olununca kazma küreği bile yaktırdığı söylenir ve bu gerçektir de.Ancak,bu kez beklenen olmamış yani mart ayı beklenilenin aksine dahada sıcak geçmiş ve gelecek nisan ayının da kendisinden bir kat daha sıcak olacağının ve hatta bu ayları müteakiben gelecek yaz aylarının da fazlasıyla sıcak olacağının ilk sinyallerini vermişti.Bu doğal verilere paralel olarak radyo ve televizyonların haber bültenlerinde meteoroloji yetkilileri bizleri bir kaç aya kadar daha önce hiç öylesi görülmemiş tarzda olan çöl sıcaklarına sahip bir yaz mevsimine karşı uyarmaya çalışıyorlardı. eski bir söz vardır hani çarşambanın gelişi perşembeden belli olurmuş derler.Böylece bu söz doğruluğunu bir kez daha ispatlamış bulunmaktaydı.Meteorolojinin sık sık verdiği hava tahmin raporlarına göre bizi yeryüzündeki cehennemle tanıştıracak olan bu sıcak hava dalgası sadece ülkemizi değil bütün dünyayı etkisi altına alacaktı.Bir çok bilimsel platformda seminerde ve hatta televizyon programlarında bilim adamlarının ortak fikri olarak dünyanın dolayısıyla atmosferin aşırı bir çevre kirliliği sonucu bünyesinde bulundurduğu o3 yani ozon tabakasının incelmesiyle dünyamızın bu doğal kalkanın koruyuculuğunun azalarak ısısının bir kaç derece artacağı konusunda bir fikir birliğine varılmıştı.Yakın bir gelecekte ısı artışının yoğunluğuyla kutuplar da çözülmeler meydana gelecek bu olayın sonucu olarakda dünya üzerinde ki kıyılar boyunca uzanan bir çok yerleşim bölgesi sular altında kalacaktı.Yeryüzü bilimleriyle uğraşan bilim adamları dünya coğrafyasıyla ilgili bilimsel verilere dayanarak mantıksal açıklamalarını yapa dursunlar bu bağlamda başka bir noktayı gözden kaçırıyorlardı.

Astronomi daha türkçesi gökyüzü ilmiyle uğraşan ve kendi branşlarında haklı olarak söz sahibi olmuş bir kaç bilim adamı;içerisinde bulunduğumuz 1999 yılında güneşte meydana gelecek nükleer patlamalar sonucu oluşacak ısı değişimlerinin güneş sisteminin bir parçası olan ve yine güneşe en yakın 3. gezegen konumundaki dünyamız üzerinde yaratacağı anormal doğa olayları ile ilgili haklı olarak endişe duydukları yönünde açıklamalarda bulunuyorlardı.Hatta bu bilim adamları yine güneşte meydana gelen bu patlamaların uzun sürebileceğini bunun sonucu olarakda 1999 yılı ve bunu takip eden yıllar içerisinde dünya üzerinde şiddetli depremler gerçekleşebileceği ön görüsünde bulunmuştu. Ancak o günlerde sarf edilen bu endişe verici bilimsel gerçekler yazılı ve görsel basınımızda ne yazıktırki Telemagazin kültürü kadar reyting yapamamış bu sayedede hak ettiği yeri alamamıştır.Üstüne üstlük büyük bir endişeyle olması beklenen bu olaylar yetmiyormuş gibi bilim adamlarının açıkladığı başka bilimsel verilere göre yine aynı yıl içerisinde ancak 80-90 yılda bir gerçekleşen bir olay olan tam güneş tutulmasına tanık olacaktık bütün dünya olarak.''Beklenen bu ikinci olayın birincisinin üzerine tuz,biber olacağının farkına maalesef çok sonraları varacaktık''.


O yıl yaz mevsiminin ilk ayı olan haziran ayı yapılan uyarılardaki gibi çok sıcak başlamıştı.Gerçi bu ayı müteakiben gelecek olan temmuz ve ağustos ayları ortalaması baz alındığında tüm Yaz ayları boyunca Haziran ayı en serin geçen ay olarak dahi gösterilebilirdi.


Temmuza girildiğinde aşırı sıcak ve nemli olan hava iyiden iyiye kendini daha bir hissettirmeye başlamıştı ki Marmara bölgesinde özellikle istanbulun sembolü haline gelmiş kışın temizleyici yazın serinletici etkisi bulunan doğal kliması konumundaki o ünlü lodosu dahi en kaliteli ısı fanları aratmayacak bir biçimde sıcak ve nemli havayı şehrin üzerine üfleyerek insanların iki kat daha fazla bunalıp baygınlık geçirmelerine neden olmaktaydı.Yüksek basınçlı bu hava kütlesi özelliklede çocuklar,yaşlılar,kalp damar ve astım hastaları üzerinde gerekli önlemler alınmadığı takdirde öldürücü dereceye kadar varan etkiler göstermekteydi.Hal böyleyken tüm Medyada da hava sıcaklıkları ve etkileriyle ilgili haberler birinci sıraya oturmuştu.Ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada benzeri olaylar yaşanırken yılın ilk aylarından beridir yazılı ve görsel basında belirli zaman periyotlarında yer alan dünya üzerinde yıl içerisinde meydana gelmiş olan depremlerin aşırı sıklıklarla yüksek şiddetlerde oluşması,dahada ilginci uzak doğudan başlayarak güneydoğu asya ve sonrasında bize,Anadoluya kadar uzanan yani orta asyayıda içine alan aynı hat üzerinde meydana gelmesi o zamanlar gözden kaçan çok ilginç ve de tehlikeli bir durum arzetmekteydi.Dünya üzerinde,özelliklede bir hat boyunca meydana gelen ve büyük önem arzeden bu yüksek şiddetli depremler,ülkemizde cereyan eden cehennevi yaz mevsiminin anormal sıcaklarının toplumu ilgilendiren birinci derecede haber olarak ön plana çıkmasıyla halkımızın,dolayısıyla Medyanın gözünde önemli bir haber değeri özelliği taşımamışlardı...


Cehennevi sıcaklıkların son periyodu olan Ağustos ayının ilk günleriydi radyo ve televizyonların haber bültenlerinin ilk sıralarını havanın sahip olduğu öldürücü sıcak dalgasının yanı sıra merakla beklenen bir olay daha işgal etmekteydi.11 ağustos 1999 günü meydana geleceği daha önce bilimsel çevrelerce defalarca kez söylenmiş olan ve neredeyse bir asıra yakın bir zaman deviniminde tekrar eden bu tarihi olayın yine o tarihi anının geleceği günü tüm dünya gibi bizlerde büyük merakla bekliyorduk yaşayan insanoğulları olarak.Elbette yaşları yüze yakın ya da yüz ü devirmiş olan büyüklerimiz bu olaya ikinci kez şahit olacaklardı .Ancak,belkide bu olaya ilk kez bizler gibi bilimsel bir olay gözüyle bakarak öyle kabul edip bilinçli olarak tanıklık edebileceklerdi.


11 AĞUSTOS :ve nihayetinde büyük bir merakla beklenen gün gelip çatmıştı takvimler günlerden 11 ağustos 1999 u gösteriyordu.yaklaşık bir asır gibi bir süredir beklenen tam tutulma olayı aynı gün saat 14:00 da gerçekleşmeye başlayacaktı herkesin içerisinde bu asırlık olaya tanıklık edebilmenin heyecanı ve gururu hüküm sürerken yakın bir gelecekte meydana gelecek o büyük felaketten kimsenin haberdar olmayışı en büyük acı kayıptı.saatler 14:00 gösterdiğinde gerçektende söylenilen büyük tutulma başlamıştı ay dünya ile güneş arasını tam olarak gölgelemek suretiyle kapatmıştı.Fakat,ne kadar kapatmaya çalışsada Güneş'in ışıkları Dünya'yı halen aydınlatmaktaydı yani bu gölgeleme ancak yağmurlu ve kapalı bir gün kadar etki yaratmıştı Dünya üzerinde bunun sebebi AY'ın büyüklüğünün Dünya ve Güneşten kat kat küçük olmasıydı.Ay,Dünya'nın ancak 1/49 u kadar bir büyüklüğe sahiptir ki bu kadar küçük olduğunu düşünürsek gölgelemeninde ne kadar etkisiz olduğunu daha iyi anlayabiliriz sanırım.Fakat, bildik bir söz vardır hani derlerya ''ufak tefek gördünde karamürsel sepetimi sandın'' misali Ay ın boyutlarına bakaraktan her özelliğinin dünyamız açısından önemsiz olduğunu söylemek bilimin bize sunduklarına karşı yapılacak en büyük inkarcılık ve saygısızlık olurdu zannedersem.Çünkü artık 7 den 70 e hepimizin bildiği bir gerçek varki o da AY'ın dünya üzerindeki çekim kuvvetinin etkisi sonucu dünyamızdaki karaların ve denizlerin yükselip alçalma olayıdır.daha bilimsel ve bilinen ismiyle MED-CEZİR yani kabarma ve alçalma hareketleri.


daha önce bilindik bir gerçek olan kainattaki her gök cisminin kendine ait bir yörüngesi ve çekim gücü olduğundan bahsetmiştim buradan yola çıkarak bizim gök adamız olan samanyolu galaksisini oluşturan yıldızların, meteoritlerin, göktaşlarının ve de gezegenlerinde kendilerine ait birer yörünge ve çekim gücüne sahip olduklarını da söyleyebiliriz....


anlattığım ve hatta sizlerinde daha önceden bunları zaten biliyorduk dediğinizi duyar gibi olduğum bu bilimsel bilgileri şu konuya bağlamak istiyorum.11 ağustos 1999 günü meydana gelen tam güneş tutulmasının sebep olduğu bir çok olay birbirini ardı sıra gerçekleşlemeye başladı tıpkı dizili domino taşları misali.öyleki,tutulma esnasında dünya ve güneş arasına ve bunlar arasındaki diğer gökcisimleri arasınada giren AY tıpkı iki güçlü ve bir çok da küçük mıknatısın aralarına sokulmuş değişik kutuplu ve çekim güçlü bir başka mıknatısmış gibi aralarına girdiği bir çok gök cisminin çekim gücünün ve buna müteakip yörüngelerinin değişmesine neden olmuştur.bu olay dünyada bilinen ve bu konuda en yetkili tek merci olarak isim yapmış Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi kısa ve bildik adı NASA olan kuruluş tarafından çok büyük bir gizlilikle pür dikkatle an be an izlenilmekteydi.Fakat,Amerika dünyayı ilgilendiren her meselede yapmış olduğu gizlilik politikasını buradada yineleme suretiyle gütmekteydi.


Güneşte meydana geldiği ileri sürülen ve milyonlarca atom bombasının yaratacağı patlama etkisine denk olduğu söylenen patlamaların etkisiyle cehennevi bir yaz yaşayan Dünya;Güneş tutulmasına müteakiben gelen günlerde daha bir çekilmez sıcak ve yüksek basınçlı bir hava kütlesine daha maruz kalmıştı.


günlerden 12 ağustosdu güneş tutulmasının üzerinden yalnız 24 saat geçmişti bir gün öncesine göre gözle görülebilir elle tutulabilir herhangi bir değişiklik görülmemekteydi bir şey hariç oda havanın sıcaklığının ve neminin bir derece daha artarak insanların sabrını biraz daha zorlamasıydı.bunun haricinde çokda ilgi çekici bir fark görülmüyordu.son güneş tutulmasınıda insanlar önceki tutulmalaradan farksızmış gibi görüyorlardı oysaki yanıldıklarını zamanla anlayacaklardı.takip eden günlerde takvimler 13 ve 14 ağustosu gösterirken doğada insanların o günlerde fark edemedikleri ya da farketseler dahi anlam veremedikleri bu yüzdende çok önemsemedikleri olağan dışı değişiklikler meydana gelmeye başlamıştı.


evcil hayvanlardaki huysuzluklar,hiç olmadık yerlerde daha önceden yokken birden ortaya çıkan sıcak su kaynakları,denizde yine o güne kadar hiç görülmemiş hırçınlıkda dalgalanmalar ve kabarma olayları bunların yanı sıra bu olayları gölgesinde bırakacak ilginçlikte gündüz ve geceleri çok sık aralıklarla meydana gelen ve halk arasında yıldız kayması olarak tabir edilen gerçekte ise atmosferimize hızla giren meteorların aşırı sürtünmeden dolayı yanarak toz haline dönüşmesi olayı.bu olay gündüzleri güneşin aydınlatma özelliği yüzünden sık gerçekleşse dahi dikkat çekmiyordu fakat bir çok insan o günlerde özelliklede geceleri bu olayı neredeyse 15,20 dakikada bir gibi sıklıkla gözleyebildiklerini hayretler içerisinde anlatıyorlardı.bir başka ilginç olan ve gözden kaçmayan noktada güneş tutulmasının hemen sonrasındaki günlerde gecelerin akşam gün batımından sonra dahi sabahın ilk ışıklarına kadar alacakaranlık diye tabir edilen bir aydınlıkla, ışıl ışıl ve yine çok sıcak olarak geçmesiydi.


günlerden 16 ağustosu 17 ağustosa bağlayan geceydi bir kaç saat sonra meydana gelecek o büyük felaket ve beraberinde getireceği büyük acı ile tarihe KARA SALI olarak yazılacak ve geride kalacaklar tarafından asla unutulmayacak bir geceydi bu 11 ağustos günü meydana gelmiş güneş tutulması olayında AY ın üstlendiği o hazin rol sayesinde yörüngesinden çıkan bir çok göktaşından bir tanesi 6 günlük yolculuğundan sonra dünya atmosferine girmiş fakat büyüklüğü sebebiyle atmosferde yanması dahi onu durduramamış ve dünyamıza dolayısıyla marmara denizine düşerek büyük bir doğal afeti tetikleyen neden olmuştur.


deprem bilimciler o günlerde meydana gelen bu depremin her ne kadar tektonik kaynaklı bir deprem olduğunu savunsalar da gerçek bundan çok daha uzak ve acıydı.elbetteki marmara bölgesinde olması yüksek bir olasılıkla muhtemel bir deprem riski vardı çünki Türkiye deprem kuşağında yer alan bir ülkeydi ve kuzey anadolu fay hattı denilen fay hattıda marmaranın altından geçen ve yüksek şiddetli deprem riski taşıyan bir fay hattıydı.


Dünya üzerinde meydana gelmiş klasik depremlerin oluşma şekline baktığımızda biriken yoğun enerjinin herhangi bir tetikleme sonucu boşalması ile oluştuğu gerçeği artık herkesce bilinmektedir.işte bu noktada konuya netlik kazandırmak açısından şu örneği verecek olursak burada söylemek istediğim şey daha iyi anlaşılacaktır.


...Dünyamızı rafadan haşlanmış bir yumurtaya benzetirsek içindeki sarısınıda halen sıcak durumda olan merkezi yani mağma tabakası olarak kabul edelim yumurtanın içindeki zarıda depremin meydana geldiği tabakalar olarak kabul edelim şayet bu yumurtada zamanla içindeki hareketlenmelerden ötürü bir enerji sıkışması görülecektir bu da belli bir zaman sonra bütün koruyucu katmanların yırtılmasına ve kırılmasına sebep olacaktır.işte bu noktada farklı bir şey yaparak zamanı gelmemiş olan bu yumurtaya dışarıdan bir müdahelede bulunalım ve üzerinde bir baskı uygulayalım yarattığımız bu etki ile koruyucu katmanlarının daha erken bir zaman zarfında çatladığını ve hatta kırıldığını görürüz.işte dünyamıza olan da buydu zaten olacak diye beklenen bir depremin süresi öne alınmış ve hatta bu yetmiyormuş gibi meydana geliş şiddetide artırılmıştı.


Buraya kadar anlattıklarımı elbette yazılmış bir senaryo olarak görüyorsunuz haklı olarak fakat birazdan devamında sıralayacağım delillerimi okuduğunuz zaman sizlerinde aklınıza ve mantığınıza uyan nedenler olduğunu göreceksiniz.çünki aklın yolu birdir?!...


DELİLLER:

DELİL 1. 1908 yılında meydana gelen bir önceki tam güneş tutulmasından sonra sibiryanın tungsta bölgesine düşen bir göktaşı tahminen 8 şiddetinde bir deprem etkisi yaratmıştır.tahminen diyorum çünki bilindiği üzere depremin şiddeti yıkımsal gücüyle doğru orantılı olarak hesaplanmaktadır.sibiryanın bu bölgesinde insan kaynaklı bir yaşam formu çok az görüldüğü için yıkım fazla olmamıştır bu sebepten şiddet verileri biraz tahminidir.bu bilgi bütün bilimsel ve de ansiklopedik kaynaklarda aynen mevcuttur.günümüzde 17 ağustos felaketine farklı bir boyuttan bakan bazı kişi ya da kişiler bu depremin suni bir deprem makinesiyle tetiklenerek felakete dönüştürüldüğünü teorik olarak savunmaktadırlar (kitabımdada buna yer verdim yorumsuz olarak okuyabilirsiniz)bu makinenin sırp asıllı Amerikalı bilim adamı Nikola TESLA tarafından yine aynı adla (TESLA) aslında yıkıcı ve tahrip gücü yüksek bir silah olarak çok gizli bir şekilde Amerikan destekli sermaye ile icat edildiği söylenmektedir. dünya kamuoyuna karşı söylenen bu makineyi insanlık adına hizmet verme maksatlı kullanıldığı şeklindeki bir yalanla legal hale getirilmeye çalışıldığıda yine aynı kişi ya da kişilerce iddia edilmektedir.hatta az önce burada bahsettiğim 1918 yılında gerçekleşmiş olan tam Güneş tutulmasından sonra düşen Göktaşı'nın yarattığı depremin de aslında sebebinin Göktaşı değil bu makinenin olduğu yönünde bazı teoriler yine iddia edilmektedir..ancak,bu teoriyi ortaya atan kişi ya da kişiler şu gerçeği göz ardı ediyorlardı ya da düşünememişlerdi herhalde.????1908 yılında insanlık daha yeni yeni benzinli motorla çalışan arabalarla tanışırken ve sahip olunan teknoloji içten yanmalı bir motoru ancak icat edebiliyorken böyle süpersonik bir makine uzaydanmı inmişti acaba? ...üstelik böyle yıkımsal bir makine o tarihte mevcut olsaydı şayet Amerika gibi bir devlet neden bu teknolojiye sahipken harıl harıl atom bombası yapma çalışmalarına girişmişti.öyleki, o tarihlerde bu makinenin varlığından bahseden kişi ya da kişiler yine bu makinenin bünyesinde topladığı yüksek enerjinin bir kaç atom bombasından daha yıkımsal bir güce sahip olduğunu savunmaktadırlar.Yoksa Amerikalılar 1943'lü yıllarda Atomla uğraşırken bunu bilmiyorlarmıydı? cık! cık! cık!... uzun lafın kısası günümüzde böyle bir teknolojinin varlığını kabul edebiliriz belki ama bundan yaklaşık bir asır kadar önce bu teknolojinin var olduğunu söylemek Albert Einstein Atomu parçalamak için boşuna uğraşmış aylarca hatta yıllarca demekle aynı şeydirki bu da sarfedilebilecek en büyük saçmalık olurdu kanımca.


DELİL 2. güneş tutulmasından sonraki günlerde hava sıcaklığı anormal derecede artmıştı.geceler neredeyse sabaha kadar süren alacakaranlık şeklinde aydınlık seyretmeye başlamıştı.yine özelliklede geceleri tutulmanın esnasında ki çekimsel güçlerin değişiminin etkisiyle yörüngelerinden çıkarak uzayda savrulmaya başlayan ve dünyanın çekim gücüyle atmosferimize girerek oluşan halk tabiri yıldız kaymaları (göktaşı yağmuru) görülmeye başlanmıştı.


DELİL 3. deprem felaketinin olduğu gece depremin meydana geldiği andan sadece bir kaç saniye gibi çok kısa bir süre önce gökyüzünde meydana gelen yıldırım düşer misali çok yoğun bir aydınlanma gözlenmişti.


DELİL4. Marmara denizinin üzerinde yine o gece avlanmakta olan balıkçılar tarafından net bir şekilde görünen ateş topu (yanarak denize düşen meteor)aynı gece yaşanan ilk şok görüntülerdi. ayrıca yine balıkcılar o gece ağlarının yandığını belirtmişler ve sarsıntının etkisiyle suya düşen insanların da vücutlarında derin yanıklar olduğunu söylemişlerdi.yine görgü tanıklarının ifadedelerine göre denizdeki dalganın boyu kıyıdaki evlerin ikinci kat balkonlarını ıslatmayı başarmıştı.isterseniz burada biraz durup şöyle bir düşünelim.marmara denizi bir iç deniz olduğuna göre ve deprem bilimcilerde iç denizlerde deprem sonrası yaşanması gereken TSUNAMİ adı verilen dev dalgaların olamayacağında hem fikirlerken yani bilimsel olarak bu ispatlanmışken peki bu yükseklikte oluşan dev dalgaların sebebi neydi o zaman?elbetteki düşen meteorun çok yüksek bir hızla suya çarpmasıydı tek geçerli sebep.(tıpkı suya atılmış bir taşın büyüklüğü,ağırlığı ve de hızı oranında oluşturduğu dalgalar gibi düşünebilirsiniz.)Bünyesinde bulundurduğu çok yüksek orandaki ısının denize düştüğü anda suya geçmesini sağlayan meteor,çevresinde bulunan canlı cansız her şeyi yakmıştı.Böylelikle balıkçıların ağlarının neden yandığı ve o esnada suya düşen insanların vücutlarında oluşan derin yanıklara neyin sebep olduğuda kendiliğinden ortaya çıkmaktaydı.Meteor öyle bir noktaya düşmüştü ki belkide oluşması için en az bir 10 15 yıl kadar bir süresi daha olan marmara depremini tetiklenmesine sebep olabilecek bir olayın baş kahramanı olmuş ve uyuyan bir devi zamanından önce iki kat daha hiddetle uyanmasını sağlamıştı.yorumsuz ve sade bir dille anlatacak olursak şayet:binlerce metreden ışık hızına yakın bir süratle fay hattına çarpmasıyla belkide yıllar sonra 5 ve ya 6 şiddetiyle atlatılabilecek bir depremin zamanını öne almakla kalmayıp şiddetinide tahmin edilen büyüklüğün neredeyse iki katına çıkarmayı başarmıştı.


DELİL5. depremden sonra bölgeye gelen ve araştırma amaçlı dalışlar yapan profesyonel dalgıçlar depremin olduğu noktada marmara denizinin dibinde tahmini derinliğinin 200 metrenin üzerinde olduğunu ve daha dibe dalış yapılmasını riskli olarak gördükleri dev bir yarık olduğunu söylemişlerdi ne ilginçtirki aynı yarığın karadaki devamındaki derinliği en derin noktada 10 ila 12 mt. arasında değişirken denizin zaten karaya oranla alınan derinliğinide hesaba kattıktan sonra dibinde 200mt yi geçen bir yarığın oluşması çok ilginç ve de kafaları kurcalayan bir başka sorun değilmiydi acaba?bu da bizlere denizin içerisinde çok farklı şeyler olduğunu ancak bunun dış kaynaklı bazı çevrelerce zamanın hükümetine yapılan baskı ile halktan gizlenildiği gerçeğini görmek içinde alim olmaya gerek yoktu.zaten güneş tutulmasını ve bunu takip eden zamanla meteorun dünyaya düşeceğini ve nereye düşeceğini aşağı yukarı tahmini verilerlede olsa bilen NASA yetkilileri bu olayda kasti olarak susma haklarını kullanmış ve binlerce insanımızın göz göre göre ölüme gitmesine göz yummuşlardır.
Maalesef günümüzde uzaydan gelebilecek herhangi bir göktaşı ya da saldırı ve benzeri felaketleri durdurabilecek teknolojiye sahip değiliz''.Bu olayın ortaya çıkması halinde NASA nın kendisini savunabileceği tek gerekçe bu söz olacaktı.Açık ve net bir biçimde söylenecek bu sözün NASAyı kurtaracağından hiç bir yetkilinin tereddütü yoktu.Acaba gerçektende öylemiydi dersiniz NASA nın böyle bir felaketin tecelli edeceğinden haberi olupta insanlığı uyarmaması yani doğal bir olayın sonucu olarak meydana gelen bu felaketin göz göre göre toplu bir cinayet,toplu bir katliam olması değilde ya nedir?Böyle bir olayın bir yerleşim merkezindeki canlı ve de cansızlar üzerindeki etkisini test eden NASA yetkilileri ve pentagondaki omuzu kalabalıklar (generaller) insanlarımızın birer kobay gibi harcanmalarına göz yummuşlardır!...
Böylelikle Nasa ve pentagondakiler, gelecekte Amerikanın başına gelebilecek büyük ve de önemli yerleşim merkezleri hedefli bu tip bir felaketin ne gibi etkiler ve sonuçlar yaratacağı hakkında'' KANLI'' bir bilgi sahibi olmuşlardır.Ancak gözden kaçan bir nokta vardı bu da düşen göktaşının boyutları ile yarattığı felaketin ters orantılı olmasıydı.Bunun sebebide daha önce belirttiğim o basit nedendi yani Meteor fay hattının üzerine düşerek yakın gelecekte olması beklenen marmara depremini o an ki çarpmanın etkisiyle tetiklemiş ve de çarpmaya müteakip ilk saniyelerde normal şartlarda beklenilenin çok üstünde bir yıkıcı şiddetle deprem meydana gelmesine sebep olmuştur...

Go to Top of Page

Qui-gon jinn


529 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 18/08/2022 :  03:09:27  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
Bu gece 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümü münasabetiyle internette yapılan bazı yorumları okurken gözüme paylaşılan bir kaynak yazı çarptı. Ben daha önceden okumuşmuydum tam hatırlayamıyorum, lakin en azından yazıda aktarılan çoğu bilgi ve iddialardan (Tesla'nın çalışmaları falan vs.) epeydir haberdarım diyebilirim. Neyse, velhasıl okumaya ve değerlendirmeye değer bir yazı olduğunu düşündüğümden sizlerle de paylaşmak istedim. Herkese sevgiler...

Yazının bulunduğu asıl site patlak ve düzgün görüntülenemiyor olduğundan başka bir siteden linkini vereceğim.

http://www.hassa.biz.tr/deprem/17-agustos-depremine-farkli-bir-bakis
Go to Top of Page

fidelista


769 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 18/08/2022 :  21:36:03  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
Adapazarında deprem sonrası çalıştım,nedeni ne olursa olsun bir daha böyle bir felaket yaşamayız inşallah çok zor günlerdi.
Go to Top of Page
   Mesaj Sonraki Konu  
 Yeni Konu Aç  Konuya Cevap Ver
Forum Seç:
Başkalarına Hizmet Forumu © Celse veya diğer içerikleri farklı ortamlarda paylaşırken lütfen kaynak belirtiniz Yukarıya git
Snitz Forums 2000
Bu sayfa 0,11 saniyede oluşturuldu.