Başkalarına Hizmet Forumu
Başkalarına Hizmet Forumu
Ana Sayfa | Bilgilerim | Kayıt Yaptır | Aktif Konular | Forum Üyeleri | Site içi Arama
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni Hatırla
Şifre hatırlatma servisi

  Forum
 Kendine Hizmet Menfaat Grubu Aldatmacaları
 Biyolojik Savaş
 Soner Yalçın: "Farklı bakabilmek" (31.01.2020)
 Yeni Konu Aç  Konuya Cevap Ver
Yazar Önceki Konu Mesaj Sonraki Konu  

bozadi


12286 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 31/01/2020 :  09:08:41  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
31 Ocak 2020

Farklı bakabilmek

SONER YALÇIN


Dünya gündeminde Çin kaynaklı Corona virüs salgını var.

Herkes tedirgin; “aşısı yok” deniyor…

Son yıllarda benzer korku aşılayan haberleri ne çok duyduk: Tehlikeli virüs korkusuyla dünya, 1997'de Hong Kong'da baş gösteren “küresel felaket” H5N1/kuş gribiyle tanıştı!

Küresel medya sayesinde virüs dünyanın ilgisini aynı konuya çekti:

– Aşı olmazsanız ölürsünüz…

Aslında ortada felaket filan yoktu; 18 kişi hastalandı, sadece altısı hayatını yitirdi.

Mesela sadece “kuş gribi” değil…

Bir yıl sonra dünya medyası şunu yazdı:

“Tüm dünya alarmda! Nipah virüsü hızla yayılıyor. Aşısı yok, direkt öldürüyor…

Hindistan Kerala eyaletinde paniğe neden olan ölümcül Nipah virüsü salgını nedeniyle 4 günde 10 kişi hayatını kaybederken, meyve yarasalarının taşıdığı ölümcül Nipah virüsüne 13 kişide daha rastlandı…”

Benzer cümlelerle benzer korkular sürdürüldü:

2002 yılında (Çin'deki Misk kedisinden geçen) Sars… (Ki artık bu virüsün insan yapımı olduğu konusunda şüphe yok.)

2009 yılında (Meksika'da ortaya çıkan) H1N1-Domuz gribi… Keza: Aynı yıl sadece H1N1 virüsü yoktu dünya gündeminde: “Kemirgenler yoluyla insanlara bulaşan ve öldürücü olan Hanta virüsünün, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığından daha tehlikeli olduğu bildirildi…”

2012 yılında (Suudi Arabistan'da ortaya çıkan) Mers… (Çin kaynaklı Corona, Sars ve Mers ile aynı “enfeksiyon ailesinin” solunum hastalığı türü…)

2013 yılında (Kongo'da ortaya çıkan) Ebola…

Bitmez hiç:

ZİKA'YI UNUTTUNUZ MU

Yıl 2016…

Bizim medyada benzer yayınlar başladı:

CnnTürk: “Dünya sivrisinekler yoluyla bulaşan Zika virüsünün tehdidi altında. Brezilya'da korkutucu boyutlara ulaşan virüsün yol açtığı hastalık 20 ülkeye yayıldı…”

Hürriyet: “Zika'da panik çok, aşı yok.”

Türk medyasının haber kaynağı BBC ve onun kaynağı ise ABD medyasıydı.

“Zika virüsü” dehşeti için, kafatası ve beyni gelişmemiş olarak doğan bebek fotoğrafları vs. yayınlandı. 50 ülke tehlike altındaydı!

Her daim olduğu gibi panik yaratıcı haberler şu cümleyle bitiyordu:

– “Salgının aşısı yok ne yapacağız?”

Allah'tan (!) polis ve FBI'ın koruduğu yüksek güvenlikli Galveston Laboratuvarı'nda uzmanlar aşı üzerinde çalışıyordu! (Polis- FBI laboratuvarı neden korur; “görünmez düşmanlara” yaratılması bir algı operasyonu değil mi? Dikkat edin aşı üzerine çalışan herkes bir güvenlik koruması altında olduğu belirtilir! Neyse…)

Neydi bu Zika virüsü patırtısının sebebi?

GRİ ALANLAR

Zika virüsü nerede keşfedildi?

Aslında yeni değildi. 1947 yılında Uganda Entebbe'deki Rockefeller Virüs Araştırma Enstitüsü'nde keşfedildi. Virüsün bir örneği, araştırma için vakıf çalışanı J. Casals tarafın New York laboratuvarına getirildi…

Zika virüsü 2016 yılında dünya gündemine gelince tartışma başladı: “Rockefeller aşısı için mi büyük korku yaratılıp dünya panikletildi?

Rockefeller Vakfı iddiaları yalanladı. Aşı çalışması yaptıklarını ama aşının patentini almadıklarını belirtti. Ve fakat:

Guillaume Kress, virüsün patentinin Rockefeller Vakfı'nda olduğunu belgeleriyle (Kanada merkezli dokuz dilde yayın yapan, ana akım medyaya alternatif) www.globalresearch.ca adlı haber araştırma sitesinde yayınlandı.

Anlatmak istediğim aslında hep aynı:

“Aşı aktır-karadır” tartışması gereksiz. Aşının büyük “gri alanı” var.

Mesela… “Virüs patenti” konusunda ne biliyorsunuz?

“Aşı patentinin” ortaya çıkmasıyla Türkiye gibi kimi ülkelere geleneksel aşı üretiminin tamamen bıraktırılması arasında nasıl ilişki var? Mevzu derin…

Kuş gribi ile başladık onunla bitireyim:

Kuş gribi salgını büyük ilaç şirketlerine devasa kâr kapısı açtı. Güney Amerika'da 1990'larda dozu 2 dolar olan grip aşısı fiyatı, 2007 yılında 12 dolara yükseldi! Ki maliyeti 1 dolar idi!

Neoliberal sağlık politikalarını kıyasıya eleştiren Prof. Howard Waitzkin ne diyor:

“Umarım insanlar sağlığı birbirine bağlayan egemen ideolojileri öğrenir. Çünkü kapitalist sağlık hizmetleri ve kapitalizmin ürettiği olumsuz sağlık sonuçları, insanlar küresel kapitalist sistemi değiştirene kadar dünyayı iyileştirmeyecektir.”

Evet…

Yararlı fikre sahip olmanın en iyi yolu, birçok fikri öğrenmektir.



Kaynak: Sözcü

bozadi


12286 Mesaj Göndermiş

Mesajın Eklenme Tarihi - 31/01/2020 :  09:14:51  Kullanıcı Bilgilerini Görüntüle  Alıntı Ekle
31 Ocak 2020

Çin halkının yeni mücadelesi: Koronavirüs

Bu virüsün SARS virüsüne göre daha az bulaşıcı olmasına rağmen iki hafta gibi bir kuluçka süresinin bulunması en büyük tehlikeyi oluşturuyor, bu nedenle önemler de oldukça sert ve kapsamlı.


10.000 km ötedeki kadim komşumuz Çin, 2000’lerin başındaki SARS virüsünden sonra bu kez de yeni korona virüsü ile topyekûn bir mücadele halinde.

29 Ocak’ta yapılan resmî açıklamalara göre virüsün tespit edildiği yaklaşık 6.000 kişi bulunuyor, bunlardan 132 kişi hayatını kaybederken, 105 kişi ise sağlığına kavuştu. Yaklaşık 9.200 kişi ise şüpheli sıfatı ile gözlem altında tutuluyor. Ölenlerin büyük kısmı ise 60 yaş üzerindedir. Benim bilgime göre Çin’de yaşayan hiçbir Türk, bu virüse maruz kalmadı. Büyük elçilik ise karantina bölgesindeki Türk vatandaşlarını güvenle çıkarmak bölgeden çıkarmak için çalışıyor.

27 Ocak’ta Çin’de yurt çapında pek çok tıp fakültesinden uzman, karantina bölgesine gönderildi. Çin’de daha önce çıkan ve aşısı geliştirilen SARS virüsüne de karşı çalışan ekip önderliğinde bir aşı ekibi çalışmalarına devam ediyor. Bir ulusal birlik ve seferberlik durumu söz konusu diyebiliriz.

BİR MUSİBET BİN NASİHATTEN İYİDİR

Çin dünyanın en eski şehirli kültürlerinden bir tanesidir, dolayısıyla salgın hastalıklara karşı uyanık ve tanışıktır. Çin yemek kültüründen tutun da günlük hayat alışkanlıklarına kadar pek çoğu sağlıklı kalabilmek için icat edilmiştir. Çubuk ile yemek yemek, sıcak su içmek gibi alışkanlıklar salgınlardan korunmanın bir yöntemi olarak kökü çok eskilerde bulunan çözümlerdir.

Günümüzde ise Çin’deki sağlık sistemi oldukça yetersiz, pahalı ve gelişmiş ülkelere göre oldukça geri olmasına rağmen Çin’in nüfusuna (1,5 milyar insan) oranla oldukça başarılıdır ve kırsal bölgelerde oldukça iyi durumdadır. Bunun altında yatan temel sebep önleyici tıp kavramıdır. Günlük hayatta herkes meşhur roman karakteri AlastorMoody gibi kendi matarasından, o gün için seçtiği çayı, sağlığını korumak için içer.

Çin’in sağlık sistemi insanları tedavi etmekten çok hasta olmasını engellemek üzerine inşa edilmiştir. Üzülerek ve utanarak söylüyorum ki Çin’de “hasta garantili” hastane inşaatları ve ihaleleri bulamazsınız...

Virüs, Wuhan kentinde yasadışı hayvan satışı da yapılan bir deniz ürünleri satış merkezinde yayıldıktan sonra, Çinli otoriteler oldukça kapsamlı bir kriz planı devreye soktular. Çünkü yukarıda da belirtiğim gibi şehirli toplumlar salgın hastalıklara karşı her zaman tetiktedir. Ayrıca yakın tarihte ortaya çıkan SARS hastalığının da oldukça büyük tecrübesine sahipler.

ÖNCE İNSAN

Bu virüsün SARS virüsüne göre daha az bulaşıcı olmasına rağmen iki hafta gibi bir kuluçka süresinin bulunması en büyük tehlikeyi oluşturuyor, bu nedenle önemler de oldukça sert ve kapsamlı. Mesela Dünya Sağlık Örgütü’nün kırmızı alarm ve şehir karantinası önerisinde bulunmamasına rağmen, Çinli yetkililer başta Wuhan olmak üzere hastalığın çok rastlandığı diğer ufak şehirleri karantina altına alarak bütün ulaşım araçlarını özel temizlikten geçirdi, sokaklar özel sıvılarla temizlendi. Hastalığın yayılmaması için önleyici tedbirler geliştirildi. Örneğin ben bile Türkiye’den, son dönemde ki ziyaretlerim ve sağlık durumuma ilişkin 5-6 form doldurdum. Son olarak okulum 26 Ocak’ta bir duyuru yaparak bahar döneminin başlangıç tarihlerinin ertelendiğinin ve yeni tarihin daha sonra duyurulacağını bildirdi, aynı şekilde Pekin’deki bütün okullar tatillerini uzattı. Şimdi bu duruma bakarak, olayın çok vahim bir boyutta olduğunu düşünebilirsiniz; evet, olay ciddi; ancak bu uygulamanın nedeni, büyük bir sorumlulukla Çinli yetkililerin aldığı bir önlemden ibaret. Çünkü Çin’deki bütün üniversite öğrencileri okul yerleşkesinde yurtlarda kalır, yani virüs okulda görüldüğünde bütün okulu karantina almak yerine en başından tatili uzatarak sorumlu bir davranışta bulunuluyor ve bütün öğrencilerin sağlığı koruma altına alınıyor. SARS salgını sırasında da benzer bir uygulama yapılmış ve okullar yaklaşık 4 ay kadar kapalı kalmıştı.

HER SAKALLIYI DEDEN SANMAMAK

Bu virüsün yayılması ile pek çok komplo teorisi ve Çin karşıtı yalan propagandası da sosyal medya üzerinden yayılmaya başladı. Şimdi kendi tecrübe bilgime göre bazı iddia ve soruları cevaplamaya çalışacağım;

-Öyle yılan, çıyan, yarasa yerseniz olacağı budur.

Çin dünyanın en önemli gastronomi bölgelerinden birisidir. Basit ifadelerle akrep yılan yemek diye küçümsenen davranış bir kültürün parçasıdır ve bölgeseldir, Çin geneline yansımamıştır. Hiç kimsenin başka bir kültürü aşağılama hakkı yoktur. Bizim de bayılarak, severek yediğimiz, paça, işkembe, kokoreç vb. nefis yemekler başka kültürlerden insanlar tarafından mide bulandırıcı bulunabilir. Her ne kadar pek çok şehirde oldukça dağınık ve hijyen kurallarından uzak et kesim ve satış alanları bulunsa da Çin hükümetinin, yerel yetkililerinin ve kurumlarının gıda sağlığı konusunda oldukça titiz olduğunu bildirmekte fayda var. Buradaki mesele tüketilen gıdanın kalitesi ve toplum sağlığına etkisidir. Kesin olan şudur, bu virüsten sonra Çin’de her zaman gündemde olan gıda politikaları tekrardan gözden geçirilip daha sıkı uygulanacaktır.

-Virüs bir biyolojik savaşın ürünü.

Bilmiyorum, kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Bu komplo teorisinin temel nedeni, virüsün Çin’inyılbaşı olan, bahar bayramından hemen önce ortaya çıkmasıdır. Bu bayramda yaklaşık 350 milyon Çinli tatile çıkar. Bu sene 3 milyar bilet kesilmişti. Her ne kadar virüsün ortaya çıkış zamanı hayatın akışına uygun gözükmese de elimizde bu öznel değerlendirme dışında bir kanıt bulunmuyor.

-Virüslü hayvan Wuhan’daki biyolojik araştırma tesisinden kaçmış.

Komplo teorisi. Böyle bir tesisin varlığı doğrulanmadı. Dünya tarihi hastalıklar tarihidir ve pek çok ölümcül bulaşıcı hastalığın kaynağı da hayvanlardır. Onlarca örnek verilebilir, burada sadece Mahşerin Dördüncü Atlısı’nı hatırlatıyoruz. Bu komplo teorileri hangi amaçla, niyetle ortaya atılırsa atılsın, insanlar üzerinde korku, baskı ve yılmışlık yaratmak dışında bir işe yaramıyor.

*Wuhan hayalet şehre dönmüş.

Sadece Wuhan değil, Çin’in bütün kentleri şu anda “hayalet şehir” halinde. Çünkü Çin yılbaşında insanlar kentlerden ayrılır ya köyüne ya da tatile gider. O yüzden mesela hiçbir Türk, bahar bayramında büyük şehirlerde kalmak istemez ya Türkiye’ye döner ya tatile gider. Çünkü şehirde yapacak hiçbir şey yoktur. Her sene tekrarlanan bu durumun yanında tabii pek çok ek önlem de bulunuyor. Karantina bölgesinde sokağa belli aralıklarla çıkılırken ve diğer büyük şehirlerde ise mecbur olmadıkça sokağa çıkılmaması, kalabalık ortamlara girilmemesi tavsiye ediliyor. Çinlilerin ve Çin hükümetinin güvenlik konusunda obsesife varan alışkanlıklarını bilip, gözlemleyince bu durumu da anlayabiliyoruz.

-Ölen kişi sayısı çok, hasta çok Çin hükümeti yanlış bilgi veriyor.

Bu ortaya atılan en tehlikeli yalan kanımızca budur. Yurt dışında Çin’in itibarını düşürmeye yönelik, yurt içinde ise kaos ortamı yaratmaya yönelik bir söylem. Sosyal medyada yayılan bu tarz haberlerin hiçbir kaynağı bulunmuyor. İnsanlar hayatlarının tehlikede olduğunu düşündüğünde içgüdüsel olarak, en ilkel davranışlarda bulunabilir ve akıl geri plana itilebilir. Bu yüzden bu tip felaket senaryolarında en önemli şey otoritenin toplumu kaostan uzak tutmasıdır. Bu durumda otoritenin dayanağı hakikate bağlılık ve halka hizmettir. Ayrıca eğer sosyal medyada verilen rakamlar doğru olsaydı, sokaklar ölü insanlarla dolu olurdu, bu kadar hastayı koyacak bir alan da bulunmuyor, yaşadığımız çağda bunun kameralara yansımaması da mümkün değil, var olan görüntüler ise tamamen hayal ürünü ya başka yere ya başka olaya ait çoğunlukla eski görüntüler.

Sosyal medyadaki sorumsuz kullanıcılar, birkaç izlenme ve hesabının takipçisinin artması uğruna, hâkim ideolojik iklimden de etkilenerek, kasıtlı, kasıtsız yanlış ve hatalı paylaşımlar yapmakta. Bu bencil tutum aslında toplumun kendisini tehdit etmektedir. Bu tip dönemlerde aklı selimle hareket etmek herkesin yararınadır. Bunu kendi tecrübelerimizden de biliyoruz, son örnek için bakınız; Elâzığ depremi.

ÇİN AKLIN VE BİLİMİN EGEMEN OLDUĞU BİR ÜLKEDİR

Dünya Sağlık Örgütü salgının ilk günlerinde ciddi bir tehlike olmadığını bildirmesine rağmen, Çin hemen önlem almaya başladı, sonuçta Dünya Sağlık Örgütü sadece özür dilemekle yetindi. Bir an için Çinli yetkililerin uluslararası bu kuruluşa güvenerek hareket ettiğini düşünün, felaketin boyutlarını kavramaya çalışın.

Sosyal medya üzerinde dolaşan yüzbinlerce kaynağı belirsiz haberden karamsarlığa kapılmak yerine, Nazım’ın şiirinde dediği gibi; hastane de laboratuvar da hiç tanımadığı insanları iyileştirmek için canını veren bilim insanlarının hikayelerine bakmanızı, hastaneye, karakola yüzlerce maske bırakıp, selam verip çıkan isimsiz kahramanlara odaklanmanızı tavsiye ederim. Yoksa yılbaşı gösterileri için atılan havai fişeklere tezahürat tutan insanları bir dizi sahnesinde gibi ölmemek için çığlık atan insanlar olduğunu sanırsınız...

Son söz, bu virüs ile ilgili sosyal medyadaki resmî kurumların verdiği bilgiler dışında hiçbir bilgiye inanmamanızı, alınan önlemleri yukarıda anlattığım şekilde değerlendirmenizi tavsiye ederim. Eğer böylesine bulaşıcı bir virüs Çin’de değil de herhangi bir gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülke de çıksaydı sonuçları korkunç olurdu, mesela Amerika da bile şu anda çok yaygın olan Flu virüsünden binlerce kişi etkilendi, yaşamını yitirdi, bu açıdan bakıldığında nasıl deprem konusunda Japonlardan öğrenilecek çok şey varsa salgın hastalıkla mücadele konusunda da Çinlilerden öğrenecek çok şeyimiz var.

Türk hükümeti zaman kaybetmeden Çin Halkına kötü gün dostu olduğunu bir kez daha göstermeli ve yardım eli uzatmak için girişimlerde bulunmalı.


Emrah Alan/Pekin Üniversitesi, Tarih Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi


Kaynak: Aydınlı

Go to Top of Page
  Önceki Konu Mesaj Sonraki Konu  
 Yeni Konu Aç  Konuya Cevap Ver
Forum Seç:
Başkalarına Hizmet Forumu © Celse veya diğer içerikleri farklı ortamlarda paylaşırken lütfen kaynak belirtiniz Yukarıya git
Snitz Forums 2000
Bu sayfa 0,14 saniyede oluşturuldu.